Kimler Geldi Kimler Geçti

Cuma, Haziran 17

Tatlı Sesler


Ölürüm bu sese.Ölürüm bu şarkıya.Özellikle sondaki çıkardığı o garip ve eğlenceli seslere.Daha doğrusu beni eğlendiren sese.Kendim söylemeye çalışıp söyleyemeyince daha da eğleniyorum.Şu attığı kahkaya da ölürüm ayrıca.Heeyt be!


Ay ay ne tatlı bir şarkı bu böyle:)


Üstteki şarkıyla yarışmaya girerlerse ımm oyum buna :)


İts a lovers questionss I'd like to know. Sesinin tatlığına yarappim:)

November-Liz Durret

Genelde kadın seslerini sevmem ama bu kadının sesi dehşet.Şarkı uyuz biraz ama uyuz şarkıları severim.

No shadow, no stars
There's no moon and no cars
November

It only believes
In a pile of dead leaves
And a moon
That's the color of bone

No prayers for November
To linger longer
Stick your spoon in the wall
We'll slaughter them all

November
Has tied me to an old dead tree
Get word to April
To rescue me
November's cold chain

Made of wet boots and rain
And shiny black ravens
On chimney smoke lanes
November seems odd
You're my firing squad
November

Tied to the branches
Of a roebuck stag
Left to wave in the timber
Like a buck shot flag

Go away, you rain snout
Go away, blow your brains out
November

Duvara Astığım



Ölünceye kadar seni bekleyecekmiş,





Sersem.







Ben seni beklerken ölmem ki.





Beklersem..












Sana Giden Yollar Kapalı

Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni

Ne kadar yakından ve arada uçurum;
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi

Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini


Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli

Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki

Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği

Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki

Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini

Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri

Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi…

Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki

Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki

İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:

Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri..

Cemal Süreya


Ne güzel bir şiirdir bu yahu.En sevdiğim kısmı kırmızıyla yazılmış olan...

Aaron


En sevdiğim fransızca şarkı :) Bu adamın sesini seviyorum çok içten söylüyor.


Bu şarkıyı bir aralar sürekli dinliyordum.Sabahtan akşama kadar bu çalıyordu.Bir şarkıya taktım mı illa 100 defa dinlemem gerekir onu.Ama dinleyin siz de seveceksiniz bence :))

Yaz Şarkısı Budur Abiiiğ.


Aman Tanrım.Bu saatte bu şarkıyla kopan bir insanım ben.Saat bi buçuk.Amaan.Koops koopps.






Uyku gel artık.

Perşembe, Haziran 16

Ramses Serisi

Ramses.Herkes Ramses'in Firavun olduğunu biliyordur.Firavun ne demek onu da biliyordur herhalde.Ben de öyle ayrıntılı olarak bilmiyorum ama en azından Mısır hükümdarlarına verilen isim olduğunu biliyorum.Bu kadarı da yeterli bence.Arkadaşımdan 3 ay önce Ramses serisini almştım okurum diye.Zaman bulamadım bir türlü.Aslında bir sürü boş zamanım vardı ama zamanımı bu seriyi okumakla geçirmek sıkıcı geldi bana.Sıkıcı zannediyordum bu seriyi.O yüzden hiç okuyamadım.Geçenlerde sınava çalışırken Ramses:Işığın Oğlu diye parladı birden gözüme.Dayanamadım bir iki sayfacık okuyayım dedim.Bir bakmışım 90. sayfaya gelmişim bile.Alıp götürdü beni.Didimdeyken de bitiriverdim.Çok etkileyici bir kitap.Artık Mısır'a karşı daha meraklıyım.Siz de okuduktan sonra duyarsız kalamazsınız.Kitaptaki sözlerin insanı etkilememesi mümkün değil.Seri 5 kitaptan oluşuyor.Ramses:Işıığın Oğlu.Milyonlarca Yılın Tapınağı.Kadeş Savaşı.Ebu-Simbel'in Kraliçesi.Batı Akasyasının Altında.Ben ikinci kitabı okumaya başlıycam şimdi.Ne kadar sürede bitirebileceğim acaba.Ara sıra kendimle yarışmadan edemiyorum.Kendime bir süre koyuyorum ve bu süre içinde bitirmezsem adam değilim ya da salağım vs..vs gibi şeyler üretiyorum.İşe de yarıyor ha.Koyduğunuz şarta bağlı tabi.Mesela ikinci kitap kaç sayfa bir bakiyim.Evet 328 sayfa.Bence ben bunu 7 günde bitiririm.7 gün ne ya.Bir hafta işte:D Bir hafta sonra haber veririm.Haydi şimdi biraz kitap okuyalım.












Bu arada en büyük Cimbom:*

Cumartesi, Haziran 11

Umarım Pasific Hayallerimdeki Kadar Mavidir...

Evet filmin sonuna doğru söylenen cümle en can alıcı cümlelerdendir.Umarım Pasific hayallerimdeki kadar mavidir.Umarım...Ve her zamanki  gibi Morgan Freeman muhteşemdi! Ve filmde andy'yi canlandıran Tim Robbins'e diyecek bir sözüm yok zaten.Filmin sonunda değil başında bile etkilemişti beni sakinliğiyle üstün zekasıyla.Sonunda ise yok artık be adam sende! dediğiniz bir an yaşıyorsunuz.Sonra hayretle açılan ağzınızı kapatmayı da unutmayın.(Espriydi bu ehe,eheh) Daha fazla konuşulacak birşey bulamıyorum ben.Filmin ismiyle filmin alakası olmayan filmler var bilirsiniz işte bu onlardan değildi.Bundan sonra arkadaşlara tam gaz düvenmeye devam:* Son olarak filmin müziklerinden:



Ve son olarak da fragman.Fragmanı da filmin kalitesini açıkça belli ediyor.Yine de tercih sizin.İyi seyirler:)

Cuma, Haziran 10

Esaretin Bedeli

Esaretin Bedeli:
Tesadüfen internette öylece gezinirken bu filmi tekrar gördüm ve sizinle paylaşmaya karar verdim.
Filmin afişini görünce filmle ilgilenmemek mümkün birşey değil zaten.Morgan Freemandan bahsettiğimi çoğu film kurdu anlamıştır.Bu adamı öylesine seviyorum ki bir ara googledan morgan freeman filmleri diye aratıyordum.Bendeki yeri ayrıdır.En çok aşık olduğum filmi ise Kır Zincirlerini.O filmin yeri ise apayrıdır bende.Morgan Freeman usta bir oyuncu.Hem de bu filmi arkadaşlarımdan o kadar çok duydum ki izlemezsem sanırım beni dışlayabilirler.(Birşeycik yapamazlar:)) Her seferinde boş zamanımda izleyeceğim dediğim bu filmi hep erteleyip durdum.Sonuç olarak şimdi izliyciiim ve sizlerle sonra yorumumu açıklarım.Aslında filmi izlemeden yorum yapmayı sevmem ama arkadaşlarıma güveniyorum.Böylesine bir başyapıt kesin izlenmeli diye de yazmış bir arkadaş forumuna.İyi de yapmış.İzleyelim bakalım.Ha bu arada konuusu: n İyi Film, En İyi Oyuncu ( Morgan Freeman) dahil 7 Dalda Oscar Ödülü Adayı olan bu muhteşem filmde, umut, arkadaşlık ve yüksek korumalı bir hapishaneden kaçışın olağanüstü hikayesini bulacaksınız.Karısını ve sevigilisini öldürmekten iki kez idama mahkum edilen Andy Dufrense (Tim Robbins) 1947 yılında Shawshank hapishanesine gönderilir. Sakinliği ve olaylar karşısındaki dayanma gücü ona kısa sürede saygınlık ve hapishane tamiratçısı Red (Morgan Freeman) ile güçlü bir arkadaşlık kazandırır. Ayrıca bankacılık tecrübeleri sayesinde hesaplardaki açıkları kapatmasıyla gardiyanlar ve cezaevi müdürü arasında popüler biri haline gelir. Andy’nin haksız mahkumiyetindeki bu sabırlı tutumu özgürlüğüne ulaşma ve kaderini değiştirme yolunda en önemli anahtarı olacaktır.
Bence siz de izleyin derim! İyi seyirler:))



Vişne suyu&çikolata(uyumsuz ikili)

Kendimle yarışıyorum şu an.Ağzımda bir çikolatayı hiç bu kadar uzun süre tutmamıştım.Hemen çiğner ve yutardım.Tadını daha güzel alırdım sanki.Ama şu an tamamen yanılmış olduğumu farkettim.Çikolatayı erimiş olarak yiyince daha tatlıymış be kardeşim!Kimse böyle olduğunu söylememişti.Bir parça daha atıyorum ağzıma.1,2,3,4,5,6,7,8...Gözlerimi de kapattım.Şimdi açtım.Evet sanırım bu bir rekor.40 saniye boyunca çiğnemedim:D En son fıstıığı kalıyor ya işte o harika...Ben fıstıklı çikolataları çok severim bu arada:)Bkz:Fıstıklı Çikolata
Çok leziz değil mi?İçinizden şu an bu çikolatayı nasıl yemek istediğinizi duyar gibiiyim.Ve vişne suyu içip çikolata yenmez diye bir kural yoktur.Ama yine de ikisi bir arada garip gelir bana.Yani böyle yapan birisini görsem garipserdim açıkçası.Zira şu an kendimi garipsemiyorum.Çok hooş yahu.Yiyin bence tavsiyedir.Hem de buz gibi bir vişne suyuyla!Sıcak havalarda iyi gider:) Bkz: Buz Gibi :D

Kısaca Bugün

Evet okuldan geldim şimdi.Üstümü bile çıkarmadım ve hemen bilgisayarımın başına oturdum.Her zamanki yaptığımdan farklı birşey değildi yani.Ha unutmadan müziğimi de açtım tabii ki.Şimdi O Children-Nick Cave çalıyor.Esrarlı bir havası var bu şarkının.

Arkadaşım aramış beni bir yerlere gidelim diye de ben okuldaydım tabi fizik ödevimi gösterebilmek için.Gelince aradım hemen bugün buuluşamayacağımızı kuaföre gideceğimizi söyledim.Yarın parti var ve kuaföre gitmem lazım.Parti dediğim öyle eğlenceli birşey olmayacak ha.İşte böyle liselilerin düzenlediği birşey.Ama arkadaş grubum katıldığı için ben de gidiyorum.Sıkılacak mıyım acaba heyecan da var biraz.Yarın gelince yazarım nasıl olduuğunu.2 de başlıycak zaten.Elbisemi seçtim şimdiden.Çok güzel birşey ya.Beni de zayıf gösterdi hem:D Gerçi yağlarımı kapatmaya hiçbirşey yetmez ama:P Şimdi nazlıyı arayıp ondan anelyanın numarasını istiycem.Telefonum kayboldu ve kimse bana ulaşamıyor.Doğal olarak ben de kimseye!Öyle işte.Küpe de seçmem gerekiyor.Şu müziği kapatmam lazım lanet! Çaldığı andan itibaren beni esir ediyor...Evet başka bir konu daha.Belki birgün size anlatırım:)) Neyse duşa giriyorum ben.Ve kapanış müziği:

İyi dinlemeler...Bu müzik insana aşık olma hissi uyandırıyor...

Perşembe, Haziran 9

Rihannam

Bir kadın olmama rağmen ben Rihannayı tam anlamıyla seksi buluyorum. Böyle bir kadın yok ya.Boş zamanlarımda filan fotoğraflarına baktığım oluyor yahu.İşi o derece ilerletmiş bulunmaktayım.Yanlış anlayanlar oolur şimdi bir kaç kuşbeyinli:D Ehee lez misin ehee diye.Ben de hiç gülmem onlara.Şimdiden söyliyim de öyle düşünmeyin.Eminim benim gibi Rihanna aşıkları vardır.Tek olmadığıma eminim.Sesine de hayranım ayrıca bu kadının.Yok böyle bir ses ya.Çok güzel seksi ve sesi de dehşet.Ama saçını kısa kestiriyor.Önden böyle dikiyor ya.Bir de diktiği saçı taşıyamıyor kafası yana kayıyor hafif bir tutam işte o halini sevmiyorum.Bu aralar saçı uzun ve kızıl.Böyle çok daha iyi bence.

Bu resim favorim yaaa :)





Kızıl şeytan bu kadın.

Ha bir de en sevdiğim parçasını da paylaşiyim:)

Te amo te amo...
BEN İÇERİ DÜŞTÜĞÜMDEN BERİ
Ben içeri düştüğümden beri
güneşin etrafında on kere döndü dünya.
Ona sorarsanız:
“Lâfı bile edilmez,
mikroskobik bir zaman.”
Bana sorarsanız:
“On senesi ömrümün.”

Bir kurşun kalemim vardı
ben içeri düştüğüm sene.
Bir haftada yaza yaza tükeniverdi.
Ona sorarsanız:
“Bütün bir hayat.”
Bana sorarsanız:
“Adam sen de, bir iki hafta.”

Katillikten yatan Osman,
ben içeri düştüğümden beri,
yedi buçuğu doldurup çıktı,
dolaştı dışarlarda bir vakit,
sonra kaçakçılıktan tekrar düştü içeri,
altı ayı doldurup çıktı tekrar,
dün mektup geldi, evlenmiş,
bir çocuğu doğacakmış baharda.

Şimdi on yaşına bastı,
ben içeri düştüğüm sene,
ana rahmine düşen çocuklar.
Ve o yılın titrek, ince, uzun bacaklı tayları,
rahat, geniş sağrılı birer kısrak oldular çoktan.
Fakat zeytin fidanları hâlâ fidan,
hâlâ çocuktur.

Yeni meydanlar açılmış uzaktaki şehrimde
ben içeri düştüğümden beri.
Ve bizim hane halkı
bilmediğim bir sokakta
görmediğim bir evde oturuyor.

Pamuk gibiydi, bembeyazdı ekmek
ben içeri düştüğüm sene.
Sonra vesikaya bindi,
bizim burda, içerde, birbirini vurdu millet
yumruk kadar, simsiyah bir tayın için.
Şimdi serbestledi yine,
fakat esmer ve tatsız.

Ben içeri düştüğüm sene
İKİNCİSİ başlamamıştı henüz.
Daşav kampında fırınlar yakılmamış,
atom bombası atılmamıştı Hiroşima’ya.

Boğazlanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman.
Sonra kapandı resmen o fasıl,
şimdi ÜÇÜNCÜDEN bahsediyor Amerikan doları.

Fakat gün ışıdı her şeye rağmen
ben içeri düştüğümden beri.
Ve “Karanlığın kenarından
ONLAR ağır ellerini kaldırımlara basıp
doğruldular” yarı yarıya.

Ben içeri düştüğümden beri
güneşin etrafında on kere döndü dünya.
Ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine,
ben içeri düştüğüm sene
ONLAR için yazdığımı:
“Onlar ki toprakta karınca
suda balık
havada kuş kadar çokturlar,
korkak, cesur,
cahil, hakîm
ve çocukturlar,
ve kahreden
yaratan ki onlardır,
şarkılarımda yalnız onların mâceraları vardır.”
Ve gayrısı,
meselâ benim on sene yatmam,
lâfü güzaf.

Bu şiir beni o kadar etkiliyor ki.Mp3üme indirmiştim ve bir ara sadece bunu dinlemeeeye başlamıştım.O kadar da güzel okuyor ki Genco Erkal... Ah ah Nazım Hikmet... Diyecek yorumum yok sana...Büyük üstattın...
SENİNLE OLMANIN EN GÜZEL YANI
Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?
Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.

Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
''Seni seviyorum'' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.

Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek. Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...

Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?
Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak. Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.

Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana... Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek... Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.

Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?
Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak... Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.

Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?
Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek. Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak. Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde. Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime.

Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?
Nereden bileceksin?
Sen benimle hiç olmadın ki. Olsaydın avuçlarım terlemezdi... Isırmazdım dilimin ucunu... Özlemezdim seni yanımdayken.Kıskanmazdım.

Korkmazdım yollarda yürümekten. Islanmazdım yağmurlarda... Yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda serhoş olmazdım.

Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize... Ve her kulaçta haykırırdım seni..

Ama sen hiç benimle olmadın ki...
YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN...

Can YÜCEL

Ah Can baba ah... Ne de güzel yazmış.Ben her zaman şairlere bu şiiri yazdıranları merak ederdim...Ne kadar çok sevdiğini düşünürdüm...O kadar çok sevmiş ki bu mısralar kopmuş en derininden...Acaba kimdi bu kadın Can Babayı kendine böylesine aşık eden...Güzel miydi,çirkin miyddi?Neyine böylesine aşık olmuştu bu adam.Neyini bu kadar çok sevmişti.Düşünmek çok kolay da yanıt bulmak oldukça zor.Olsun ama ben hayal kurmayı seviyorum.Aklımda o kadının kim olacağına dair yüzlerce hikaye oluştu.Sizin de aklınıza böyle şeyler geliyor mu? :)

Seni İçimden Terk Ediyorum-Kahraman Tazeoğlu

Şimdi bir sürü şiir paylaşıcam.Hepsi de içe dokunan şiirler...Dinlemenizi ve okumanızı tavsiye ederim:) SENİ İÇİMDEN TERK EDİYORUM


Binmediğim hiç bir otobüs
Beklemediğim hiç bir durak kalmadı bu şehirde
Gittikçe azalıyor hayat
Neyi erken yaşadıysam
Hep ona geç kalıyorum
Sana göçüyorum her sonbahar
Yolların çıkmıyor aşkıma
Unuttuğun yağmurların adı saklımda
Seni içimden terk ediyorum

Susmaktan yoruldum
Kuşlar ve şarkılar,
bu şehri terk edeli
Efkar demliyorum gözlerimde
yaşlarımı,
yanağıma varmadan öldürüyorum
Tam sancağımdan yaralıyorum kendimi
Alnını yüreğime dayadığın güne bakıp
SENİ İÇİMDEN TERK EDİYORUM

Ne unutacak kadar nefret ettin
Ne hatırlayacak kadar sevdin
Yıkık bir duvar kadar bile
Pişman değilsin biliyorum
Beni hep bulmamak için aradın
Yanıldığımdın
Yangınımdın
Yangındın

Sensizliğe yenilmek
Sana yenilmekten zor olsada
Ardımda bir sürü "belki"ler bırakarak
Seni içimden terk ediyorum

Şimdi
İçimde öldürecek bir anı bile bulamayan
İki yarım kaldık
Tamamlayamadık bizi
Elinden tutamadık yanlızlığımın
Saçlarımıda uzaklarına gömdün

İçimin mavisi senin okyanusundandı
Al! geri veriyorum.
Kilitleri hep yanlış kapılara vurdun
Devrilmiş vagonlara dönerken gözlerim
Sana bensizliği terkediyorum

"Yarime uzanmayan bütün dallar kırık" demiştin
Aşk içinde doğmuşsa nereye kaçabilirdi?

Ne tuaf değil mi?
İçimi acıtanda sendin
Acımı dindirecek olanda.
"Ya öldür beni"dedim
Ya da ğit benden.
İçi bulanık bir sevdanın ucunda
Seni kaybettim.
Aldırmadın aldırmalarıma
Bir gecede yakıp yarini
Şafaklara sattın ihanetini
Küllerime basanlar bile utandı yaptığından
İşte soluk bir ömrün son nefesi
Benden
İçimden
Terkediyorum.

KAHRAMAN TAZEOĞLU


En sevdiğim söz: Ne tuhaf değil mi? İçimi acıtan da sendin.Acımı dindirecek olanda...

Mutluluğa Yelken

Of be ben bile kendimden sıkıldım haa.Şu depresyon denen şeyden nefret ediyorum.Yazdığım şeyler genelde hep iç karartıcı şeyler ve daha hiç izleyicim yok.Hiç izleyicimimin olmamasına mı üzüleyim yoksa kendimden bile sıkıldığıma mı.Bu yazdığım son iç karartıcı şey olacak.(Söz veremem)Bir karar aldım.Her günümü farklı geçirme kararı.Düşünsenize her gün aynı şeyleri yapıyorsunuz.Hep aynı arkadaşlar.Sıkılır yahu insan! O yüzden hergün farklı şeyler yapmalı.Sadece ben de değil.Siz de yapmalıısınız.Düşünsenize dopdolu bir hayat! Ne kadar da eğlenceli olur:) Yarından itibaren bu karar yürürlülüğe geçecektir.Of çok resmiyim be! Artık resmilik de yok..Öptüm canımss :*

August Rush (Kalbini Dinle)

Yukarıda gördüğünüz filmin afişi.Ben zaten afişini görünce filmi çok merak ettiğim için izlemeye başladım
Filmin özeti bu: Yetenekli ve karizmatik İrlandalı gitarist ile genç ve güzel çellist New York'taki Washington Square'de karşılaşırlar, ancak bu sıradan bir gece değildir. Büyülü anlar yaşayan ikili bir süre birbirlerinden ayrı düşeceklerdir. Ancak onları ufak bir çocuk bir araya getirecektir: Küçük bir yetim olan August Rush sokaklarda kendi müziğini yapmakta ve sihirli bir güç tarafından korunmaktadır. Küçük August yeteneğini giderek herkese kanıtlamaktadır.
www.sinemalar.com
Ama bence hakettiği gibi bir özet olmamış.
Benim film hakkındaki düşüncelerim ise şöyle: Müzik.Müziği böyle harika bir film daha izlememiştim.Müziği hissedebilir misin sen? Kaldırımda yürüyen insanların ayak seslerinde, yoldan geçen otobüslerin çıkardığı seslerde, rüzgarda hafifçe sallanan başakların çıkardığı seslerde,yıldızlarda,içinde... İşte Kalbini Dinle böyle bir film.Baş rollerde dünya tatlısı Freddi Highmore olmak üzere Keri Russell Jonathan Rhys ve son olarak da tabiki usta oyuncu Robbin Williams.Hepsi o kadar ustalıkla ve tabiki ustalığın yanında öyle tatlı oynamışlar ki size müziği en derininizde hissettirmeyi başarmışlar.Müziği içinde hissedenlerin kesinlikle izlemesi gereken bir film.İzlediğinizde hemen bir enstruman çalmak isteyeceksiniz.Tabi müziği hissettiyseniz!İzledikten sonra bıkmadan tekrar tekrar izleyeceğiniz bir film.Benim 5. izlemem oldu sanırım.İzledikçe bağlanıyorum ve ağlıyorum...

Bu filmi o kadar çok seviyorum ki hakkında konuşmadan da duramıycam.Film 2007 yılında yapılmış.Ama ben tabiki bu filmi geçen sene izledim yani 2010da.İmdb puanı ise 10 üzerinden 7.5.Bana kalırsa 8 verilmeliydi.Çünkü öyle güzel anlatılıyordu ki herşey.Film insanın içine dokunuyordu.Üstelik bir tane de oscar ödülüne aday gösterilmiş bir film.Gelelim karakterlere.
Yukarıda gördüğünüz afacan bu filmde başrol oyuncularından biri. Gerçek hayattaki ismi Freddie Highmore filmdeki ismi ise August.O kadar tatlı canlandırmış ki rolünü hayran kalmamak imkansız bu genç yeteneğe.İzlediğiniz zaman keşke bende böyle çalabilsem diye düşünüyorsunuz içinden.O müziği dinleyen biri.Her duyduğu şeyi hisseden ve müziğin onu ailesine götüreceğine tüm kalbiyle inanmış...Ve haklı da.
Yukarıda gördüğünüz bayanın gerçek ismi Keri Russel.Keri bu filmde çello çalan genç bir bayanı canlandırıyor yani bir çellist. Augustun annesi rolünde.Kendisi de büyük bir yetenek.
Bu gördüğünüz Jonathan Rhys. Filmde yetenekli ve karizmatik bir gitaristi canlandırıyor. Ve gerçekten de karizmatik:) Sesiyle de büyülüyor insanı...
Herkesin bildiği gibi Robin Williams.Robin Williams'ı o kadar çok seviyorum ki bu filmde de hayranlıkla izlediğim bir kişi.Filmde yetim çocukları sahiplenmiş ve onlara sokakta ensturuman çaldırtarak para kazanan birisini canlandırıyor.
İşte böyleeee!Usta oyuncular hepsi de . Gelelim son sahneye.Tatlı mı tatlı bir son olmuş bu film.Son sahnesinden bir fotoğraf

Ve filmden sevdiğim bazı kareler:



Ve son sahne:



İşte bu haftanın filmini de paylaşmış bulunmaktayım :)

Kışta Kalmış Kalp


Yaz geldi hepimizin de bildiği gibi.Şu mutlu aileyi görünce özenmemek mümkün değil.Ben de isterdim öyle eğlenmeyi ailemle birlikte.Kumdan kaleler yapmak yaptığımız kalelerle ilgili hayaller kurmak... İnsanın içi açılıyor yaz gelince.Herşey yenileniyor.Herşey de bir cıvıltı var.Herşey canlı.Kendimi öyle hissetmiyorum ama ben herhalde hissetmeyen sadece ben varım.Dışarı bakıyorum şimdi camdan.Güneş öylesine parlıyor ki sanki benim için doğuyormuş gibi her gün... Gözlerimi kapatınca bile ışığını hissettiriyor bana.Kuşlar ise tatlı tatlı ötüşüyorlar.Odamın penceresinden dışarı baktığımda daha da artıyor küçük dostlarımın sesi.Herkes bana yardımcı olmayaçalışıyor.Kurtul artık bu durumdan!Kabuklarından sıyrıl artık tazelen! Elimde olmayan birşeyi başarmak çok zor.Ama en azından denemeliyim değil mi? Bunu borçluyum kuşlara,güneşe.Annem peşimi bırakmıyor iyileşmem için.İçimden gelmiyor dışarı çıkmak anne diyorum.Neden diyor.Cevap bile veremiyorum.Anlatsam herşeyi bir anda.Nasıl karşılardı acaba? Cevap vermememe rağmen peşimi bırakmıyor ve tatlılıkla ikna ediyor beni.İkna olmuş olmam sadece daha fazla bu konu hakkında konuşmamak için.Zaman geldiğinde çıkmayacağım oysa.Belki de çıkarım.Çıkmalı mıyım? Kesinlikle çıkmalıyım.Anneme bunu borçluyum.O birçok anneye göre çok daha anlayışlı.Hatta dünyadaki en iyi anne.Ergenlerin çoğu annelerini sevmemelerinden bahsediyorlar,sinirleniyorum.Sadece benim annem mi böyle ? Yoksa onlar mı terbiyesizler? Neden sevmiyorsun diye soruyorum.Daha cevabını bile söyleyemiyorlar.Kavga ediyorlarmış.Benim annemle ettiğim kavgayı kimse edemez sanırım.Ama ben hala seviyorum onu.O da beni seviyor tabii ki.Karşılıklı olarak hissediyoruz biz sevgimizi.Önemli olan da bu zaten.Neyse yahu.Konudan konuya atlamakta da üstüme yoktur hani.Sonuç olarak tüm evren herşeyiyle beni dışarı davet ediyor.Yazın geldiğini anlatıyor bana,dışarı gel güneş sana yardımcı olacak diyor.Toprak sana yolu gösterecek.Kuşlar seni yalnız bırakmayacak...Tek yapman gereken bir adım atmak... Oysa kalbimde yaşananlar çok daha farklı.Kafam karışıyor.İçime bakıyorum:soğuk,buz tutmuş her yeri... İçim titriyor birdenbire.İçimi yakan birşeyler var içimdeki soğuğa rağmen.Yazın sıcaklığından farklı birşey bu.Sanırım bu sıcaklık içimi yakmayı bıraktığı zaman yazı hissedebileceğim...
Bu arada bu şarkıda özellikle klibi bana yazın geldiğini baya iyi anlatıyor.

http://yaseminmetin.blogspot.com/

Pazartesi, Haziran 6

CUSSOM...

İlk defa hissettim beni istemediğini.Hiç yüzüme çarpılmamıştı bu gerçek.Hatta böyle bir düşüncenin var olduğunu bile düşünmemiştim.Bu kadar bencilim demek.Tek düşündüğüm bana geri dönmek istediğiydi.Tek düşündüğüm hala beni deliler gibi sevdiğiydi.Ama nasıl böyle düşünebilirim ki!!Nasıl!Ne hakla!İnanamıyorum kendime.Onu terkeden bendin değil mi? Ondan ayrılan deli gibi sevdiğim halde giden bendin.Üstelik sebebini de açıklamamışken.Öylece çekip gitmek...Yaptığım aynen buydu işte şerefsizlik.Hayatta yapılabilecek en büyük şerefsizliği yapmıştım.Ve ondan hala beni sevmesini bekliyordum.İnanamıyorum.Onu kaybettim.Onu kaybettiğime inanamıyorum.Onu böylece kaybetmek! Ben beni yine affeder diye düşünmüştüm her ne kadar ona beni affetmene yüzüm yok desem de! İnsanlar ne kadar ikiyüzlü olabiliyorlar bunu kanıtlıyorum her geçen gün.Şaşırmamak elde değil .Hangi suratımla şaşıracağımı şaşırmış durumdayım.Çaresizim.Tek çare ağlamak mı? Yaşlar akınca geçiyor mu sanki acılar.Ben acı çekmek istiyorum.Ben imkansızı istiyorum.İmkansızımı istiyorum.O imkansızdı.O acı vermezdi ama ben acı çekerdim yine de .Herşey ondaydı.Heyecan,aşk,tutku,cazibe,akıl,güzellik,iyi kalplilik...Ve melek... Melekti o:) Benim meleğimdi...Ama istemedi beni.İstedi aslında.Ama eskisi gibi arzuladığı gibi arzulamadı beni.Hissetmiştim.Onun hissettiği gibi.O nasıl benim ondan gitmek istediğimi hissetmişse bende onun beni eskisi gibi istemediğini hissettim.Hatta belki başka bir sevdiği vardı...Olamaz mı? Neden olamasın.Mutlu olsun Allahım sadece mutlu olsun:) O kadar şerefsizlik yaptım ki deli gibi kıskandığım halde birisiyle tanışsın istiyorum.Evet sevsinler birbirlerini tanrım çok zor...Sevsinler ama beni istediği gibi istemesin onu.Bana seni seviyorum dediği gibi gözleri parlamasın...Ağlamasın Allahım...Ağlamasın.Yalvarırım:) Ben ölümle sevişmeye gidiyorum.Geri dönemezsem hani olur da tesadüfen girersin belki görürsün... Seni seviyorum CUSSO:)

One Republic-Stop and Stare



Bu şarkıyı ne kadar da seviyorum ya :) Böyle dinledikçe dinleyesi geliyor insanın.

Fizik sınavı(Öyk)

Oysa yaptığım hiç de hoş karşılanmayacaktı.Bunun ailem tarafından olması da şaşırtıcı da değil.Sınavım var üstelik karnemdeki tek ikimin düzelmesi bu sınava bağlı.Ama ben oturmuş yazı yazmakla meşgulüm.Yazdığım şey ise derslerle ilgili.Derslerle ilgili yazabiliyoruz değil mi? Ben burada yeniyim de.Gerçi istediğimi de yazabileceğimi umuyorum.Sonuçta benim kişisel sayfam değil mi? Neyse içime dökmeye devam edeyim size :) Sınavın ne sınavı olduğunu duyunca herkes bir ıyyy çeker herhalde.Evet ne olabilir acaba? Kesinlikle fizik.Fiziği seven tanıdığım tek kişi fizik öğretmenim.Böyle olması da garip değil doğrusu.Karnemi düzeltmem lazım annemlerin emeklerini boşa çıkarmamam lazım.Çünkü onlar bana o kadar destek oluyorlar ki.Çoğu ergen annelerinden babalarından nefret ediyor.Bense seviyorum onları.Bazen canımı sıkmıyor değiller ama benim iyiliğim için uğraştıkları belli.Özellikle annem.O tam bir melek.Arkadaş dost.Ve annem evde yok.Evde kimse yok.Yapayalnızım.Ve sınavıma çalışmalıyım.Ama canım uyumak ya da film izlemek arasında tercih yapmak istiyor.Çalışmak da neymiş.Uyumak uyumak en iyisi uyumak ya.Şöyle bir güzel boyun ağrılarım da gider.Vicdanımdan gelen ses:Sınaav nolacak? diyor.Of ya uyandıktan sonra çalışırım ne de olsa değil mi ama ? Saat şu an 8. İki saat uyusam 10 olur.Onda kalkıp ders çalışırım.12.30da da yatarım.İşte hayatımı planlamak budur ya.Ben herhalde burayı daha çok günlük gibi kullanacağım.Evet sevdim burayı.Şimdi uyumaya kaçıyorum.Rüya görürüm inşallah.Rüyalar insanın hafızasını güçlendirirmiş.Bu kadar şey okudun bari birşey öğren.Haydi görüşürüz :)

Sizin şarkınız ne ? :)

Bazı şarkılar var ki hiç anlamını bilmediğiniz halde ağzınıza günlerce hatta haftalarca takılır.Bazı şarkılar ise aklınızda yıllarca yerini korur.Bunun nedeni ise o şarkının bir anlamının olmasıdır.Bir sürü şarkı var sevdiğim farklı farklı.Sadece rap ya da sadece rock da dinlemem.Kulağıma hoş gelen her türlü müziği dinlerim.Ve o kadar çok müzik dinlerim ki günde.Sadece ben de değil.Sen de dinlersin.Biz dinleriz:)Mesela yolda giderken kulağımıza bir ses takılır.Dönüp baktığımızda mağazadaki televizyondan gelen bir şarkıya bakmış olabiliriz.Şarkının sonuna yetişmişizdir ve şarkı da çok hoşumuza gitmiştir.Şarkıda bizden birşey buluruz çünkü.Ya anlamıdır ya da herhangi birşey.Önemli olan o anda kulağımıza hoş gelmesidir.Demek istediğim o ki insanlar şarkıdır.Ve her insanın hayatını değiştiren bir şarkı vardır.Benim şarkım ise Halo-Beyonce ... Bu şarkı hayatımı o kadar güzel ifade ediyor ki.O kadar güzel anlamlandırıyor ki.Bunu size anlatmam imkansız.Ancak sizin de böyle bir şarkınız olduğunda anlarsınız demek istediğimi.Benim hayatımı değiştirdi bu şarkı.Anlamlandırmamı sağladı.Nedenini sorarsanız ben de bilmiyorum.Aslında biliyorum da kendime bile ifade etmekte zorlanıyorum sanırım.İnsanın kendine bile açıklayamadığı şeyler olur ya işte böyle birşey bu da.Sizin de şarkınız var mı ? Şarkınızı bulmak için çabalamayın.O hayatınızı değiştirecek olan ses kulağınıza girdiği anda anlarsınız zaten.Sadece içinizden gelen sesi dinlemeniz yeterli.




Halo... Halo... Halo... Ah halo... :)

Kimsin?

Ben Yasemin.4 kişilik anne baba abla ve kardeşten oluşan ailenin kardeş görevini üstlenmiş bulunmaktayım.16 yaşındayım ve zeka yaşımın daha altlarda olduğu zamanlar yaşadım.Bir çocuk gibi büyüklere saçma gelebilecek sorular sorarım.Ve bundan gurur da duyarım.Çünkü soru sormak beyni geliştirmenin en iyi yöntemlerinden biridir.Ve felsefe sormakla başlar.Ayrıca felsefeye de çok ilgi duyarım.Sen  kimsin? Okuduğum bir felsefe kitabında bu soruyu sormuştu yazar.Bense cevaplayamamıştım.Kim olduğumu ne istediğimi bilmiyordum.Ki hala bilmiyorum.Felsefe hayatımın anlamı olan kişi sayesinde merak saldım.Hayatım da onunla başlamıştı.Nefes aldırtan kişiydi o bana.Ama hiçbir sebep yokken nefesimi kovdum hayatımdan.Hem de hiç açıklama bile yapmadan.Ben kimmiyim kimine göre kötüyüm kimine göre güzelim kimine göre iyiyim kimine göre çirkinim.Kişiden kişiye değişen birşey bu hepinizin bildiği gibi.Bence ben kimim? En önemlisi de bu.Ben kendimi boşlukta sürüklenip duran gezegenlere benzetiyorum.Hatta onlardan daha da sefil bir durumdayım.Ben amaçsızca dönüyorum.Oysa dünyanın bir amacı olmalı.Ve içinde milyonlarca insan var.İyi kötü çirkin güzel aptal akıllı deli uysal.Benim içimde ise kimse yok.Sadece boşluk.İşte ben buyum

Hoşgeldim :)

Ben yeniyim.Hepimize hayırlı uğurlu olsun