Kimler Geldi Kimler Geçti

Pazar, Aralık 25

Konu: Ordan Burdan Şurdan

Beni en çok üzen şeylerden biri annemin bana güvenmemesi.Anlamıyorum hiçbirşey yapmamama rağmen bana güvenmediğini hissediyorum.Sağolsun o da pek güzel çaktırıyor.

Yazmak istediğim çok şey var yazmaya zamanım yok.Yarın sınavım var bir de üstüne üstelik.Hem de coğrafya en iyi dersim (!) Arkadaşlar baya zor demişlerdi ama ben çalışmadım.İçimden gelmiyor.Bu hafta tek sınav bu çok rahatım.

Yarın da uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşımla buluşucam.Daha durusu buluşucaz.Ben ve ecem -o kendisine deniz denilmesini istiyor- ama ben alışmışım eceme bir kere hep unutuyorum deniz demeyi o da üzülüyor garibim :D Neyse işte Selenayla buluşucaz.Buradan ona kocaman kocaman gaaalp ♥ Baya oldu görüşmeyeli özledim:)


Bu aralar durmadan yaptığım şeylerden birisi zaten özlemek.Özellikle hiç gelmeyecekleri çok iyi özlerim ben... Nefes alamayacak derecede de özlerim ben ölecek gibi olurum bazen.Aramak sesini duymak isterim de arayamam yüzüm de yoktur benim.Çok özledim...


Konudan konuya geçmeye üstüme yoktur.Uyku akıyor gözümden.Ölücem.Ama sınav var.Napiyim ki ben şimdi.Uyku daha tatlı geliyor.Neyse ben en iyisi çıkayım da biraz coğrafyaya göz attıktan sonra yatayım iyi geceler herkese buradan.

Cumartesi, Aralık 24

Clem Snide-Forever now and then





Güzel filmin güzel şarkısı...

Melankoli Köpekleri

Ben seni, sen doğmadan önce sevdim, sevgili!..


Hücreme sızan mor bir ışık gibiydi sevgin.


Şimdi yoksun, şimdi uzaktan melankoli köpeklerinin sesleri geliyor...


Nasıl, delice çarpıyor yüreğim... Yokluğunun kederi, nasıl da aptalca bir yaşama sevinci veriyor bana...

Oysa yoksun, oysa mor bir ışıktan başka hiçbir şey yok hayat denen hücremde... Ve senden başka bir şey yok içimde...


Çünkü ben seni, sen doğmadan önce sevdim, sevgili!..


Günlerdir, ölümümle sevişiyor sabahlarım... Günlerdir, uyumuyorum. Sabahlara dek dolaşıyorum orada burada... Kimseyle bir derdim yok, sadece iyi kalpli, okumuş, acemi bir serseriyim ben... Kibar bir aylaktan başka bir şey değilim, bu koca kentte...


Ve sen sevgili, haksızlık yaptın bana... Haksızlık yaparak, bu şehri, bu sokaktaki mor ışığı bir kez daha bağışladın bana. Haksızlık yaparak, bana hayatımı yeniden bağışladın...


Biliyor musun, aslında istedim bu haksızlığı ben. Gidecek bir yerim var ya da yok ama biliyor musun, ben seni doğmadan önce sevmeye başladım sevgili...


Ben, sen daha dünya yokken bile, seni yanımda taşıdım.


Nereye gitsem, seni yanımda götürdüm. Sen daha yokken bile...


Mesela sabaha karşı, güneş doğarken dostlar beni bir dağın tepesine çıkartırlardı. Oradan aşağıdaki kanın kederinden süzülen o masmavi denize ve hayatımıza benzeyen dalgalara bakarken, içim ömrümüze benzeyen dalgalar gibi kabarıp inip kalkarken, yüzümü sana doğru çevirir, öyle bakardım gökyüzüne, denize, sana, hayatımıza...


Sen daha yokken, nereye gitsem, sana doğru bakardım ben...


Ne kadar çırpınsa da bir gün anlar bizim gibi bir insan; çok sıradan, çok basit bir şeymiş gibi kaybetmiş olduğunu ve tutunamayacağını, daha doğrusu tutunmak istemediğini, elbet bir gün anlar.


Bunu anladığım an biraz kederlendim ben, ama inan, hiç üzülmedim. Hiç yazıklanmadım. Çünkü böyle olması gerekiyordu. Çünkü kaybedenlerle, kazananların arasını ayıran sınırı aşınca, kederimi benden alacaklardı, biliyordum...


Sınırı aşınca, benden kendime ihanet etmemi isteyeceklerdir...


İstemedim ama en çok bir tek şey için istemedim. O kederimin içinde, sen vardın, sevgili!..


Seni yitirmemek için kederime sarıldım.


Ben, sen daha dünyada yokken, senin için seve seve kaybedenlerin yanında olmayı benimsedim... Ben seni, sen daha doğmadan önce sevdiğim için, böyle olması gerekiyordu çünkü...


Ben, bir mevsim sefil, bir mevsim dertli, bir mevsim şeytan, bir mevsim derviş olmayı, senin için seçtim, sevgili!..


Bizi yok etmek isteyenlerle aramızdaki uçurum derinleşince, gözlerim kamaşır, yaralarım tatlı bir acıyla kanardı...


Görünüyordu, açık açık yarınımızı çalıyorlardı bizden; işte en çok bu yüzden yarınları çalınan hayatımızı daha çok seviyordum. Bizi evlerinden sokağa atıyorlardı ama sokakların çamuru, o çamurlardaki ışık daha güzel göz kırpıyordu sana ve hayatımıza...


İşte ben, böyle, sen daha dünyada yokken bile senin adına konuşuyordum. Senin sevgilerin, kaybedişlerin, içindeki ürperişler hakkında konuşuyordum...


Biliyor musun, senin benden ayrı bir varlık oluşun, hayatı tanımaktan, bizim gibilerin hep kaybedecek oluşundan daha ağır geliyordu bana...


Oysa doğal olanı buydu. Hem, herkes kendi adına yaşar, kendi adına ölürdü. Doğal olanı buydu. Ama buna hiç inanmak istemedim: Hayatla en büyük çelişkim bu oldu. Senin ayrı bir varlık oluşun koydu en çok bana... Senin, bensiz öleceğin... Senin bensiz zevk aldığın, alacağın... Ve en çok, senin bunu doğrulaman incitti beni...


Haksızlık ettin bana, sevgili!.. Benden ayrı bir insan, bir varlık olduğunu söyleyerek haksızlık ettin bana.


Bunu öğrendikten sonra, uzun ve kötü yolculuklara çıktım sık sık... Kış günleri soğuk avlularda yıkandım. Kaba kirli örtülerin üzerinde uyudum.

Bunu öğrendikten sonra, ölesiye içtim. Ekşi narlar yedim. Yangın yerlerinde yarasalara küfrettim... Bunu öğrendikten sonra, bana artık ağırlık veren kanatlarımı kırdım, kırdım... Sonra yeniden ağlayarak okşadım onları...


Sonra alıp başımı unutulmuş kasabalara, uzak şehirlere gittim. Bizim çocukları görmeye...


Öyle güzel çocuklardı ki, üzerime sinmiş o büyük kentin zehrini değil, kalbimdeki çocuk devrimi gördüler en çok. O çocuk öfkeyi... Beni yedi kapıdan geçirdiler. Beni uzun ve güneşli bir sofranın en başına oturttular... Ben onlara Denizleri, Mahirleri anlattım. Ben onlara, hücrelerinde kendilerini yakan Dörtler’i anlattım... Kapıları, silahlı kardeşlerimiz tuttu. Polisler, bunu bildikleri halde yanımıza gelemiyordu korkularından...


Hepimiz o masada, Denizleri, Mahirleri konuşarak hayatımıza son verecek, ya da her şeye yeniden başlayacak duruma sokardık kendimizi... Biz solgun yaralarımızı kanatarak yüceltirken, hayatın o mor ışığı beyaz saçlarımızı okşardı... Uzaktan melankoli köpeklerinin sesleri gelirdi...


Ama ben oradaki herkesten bencildim. Çünkü ben hepsinden daha çok seni severdim. Çünkü ben seni, daha sen doğmadan önce severdim, sevgili!..


Her şeyi, ne yaşarsam her şeyi, önce senin ışığından geçirirdim... Ne yaşarsam, beni görebileceğin yere yüzümü döner, hayalimde olduğun yere, ışığına bakarak konuşur dururdum... Nerede olursam olayım, mutlaka beni göreceğin bir yere oturur, bütün varlığımla senin bana baktığın yere bakardım...


Çünkü ben seni, sen doğmadan önce sevdim, sevgili!..


Bugün bir adam tanıdım. Koca bir dükkânı vardı. Bir şeyler satın aldım ondan. Sonra yüzüne baktım, anladım, parayı seviyordu... Ama adam, o koca dükkânında güvercinler besliyordu... Hem parayı, hem güvercinleri seven bir adamdı bu... Tıpkı, bu hayat gibi bir adamdı... İçindeki kötülüğün yasını güvercinleriyle paylaşıyordu...


Sonra diğer insanlara baktım.


Herkes böyleydi aslında, herkes içindeki kötülüğün yasını paylaşacak birisini bulmuştu...


İşte o zaman anladım ki herkes farkında kendisinin; herkes farkında yasını tutacak kimse olmayınca, kimsesiz olduğunun... Herkes farkındaydı aslında, herkesten daha çok kimsesiz olduğunun...


Biliyor musun sevgili, insan bunu anlayınca, herkesin herkesten daha kimsesiz olduğunu anlayınca kimseye öfke duyamıyor. Kederiyle kalakalıyor orada, öylece...


En çok sevdiğim sendin. Sen de beni, bu hayatla aldattın. Bu hayatın içinde kimsesiz olduğunu bile bilmeyen biriyle aldattın...

Sonra kalktın, beni onunla kıyasladın... Hem parayı, hem güvercinleri seven o adam gibi olmayı seçtin... Kendin olmak zor geldi sana. Birilerine benzemeye çalıştın...


Ben, yine de vazgeçmedim seni sevmekten. Eskisi gibi değil ama. Biraz buruk, biraz küs, biraz sitemkâr seviyorum artık seni... Dudaklarımı ısırıyorum artık adın geçince. Kavga falan çıkarıyorum. Eskisi gibi sakin değilim ama olsun.


Dostlarım beni yine sabaha karşı dağların tepesine çıkartıyor. Oradan, o yükseklikten yine denize bakıyorum, hırçın dalgalara, sana, hayatımıza... Sonra duramıyorum seni sevdiğim bu kentte; anla, anla biraz... unutulmuş kasabalara, uzak şehirlere gidiyorum...


Kış günleri soğuk avlularda yıkanıyorum. Kaba, kirli örtülerin üzerinde uyuyorum... Sonra, ölesiye ağlıyorum... Ekşi narlar yiyorum...


Yangın yerlerinde yarasalara küfrediyorum. Sonra bana ağırlık veren kanatlarımı kırıyorum, kırıyorum; sonra ağlayarak kırdığım kanatlarımı okşuyorum.


Beni yine yedi kapıdan geçiriyor dostlar. Uzun ve solgun bir güneşin sofrasına oturtuyorlar, ben onlara Denizleri, Mahirleri, hücrelerinde kendilerini yakan Dörtler’i anlatıyorum... Sonra yine yüzümü, gövdemi, senin olduğun yere çeviriyorum, ama öfkeyle, ama dudaklarımı kanatarak bakıyorum öylece, boşluğuna bakıyorum...

Ama ne olur üzülme bu halime... Ben hem güvercinleri, hem parayı aynı anda sevmem sevgili...

Çünkü ben hayatıma hücremin bu mor ışığında başladım... Ben hayatıma senin sevginle başladım...

Ne kadar acı çeksem de kimseyle değişmem kendimi... Değişmem kederimi, kimsesiz birinin kederiyle... Kederimde, sen varsın... Kederimde senin kimsesizliğin var... Kederimizde masumiyetinin ardında gizlenmiş kötülüğün var. Ona engel olmak istemiyorsun, engel olmadığın bu kötülüğün sana büyük bir ıstırap veriyor...

Kederimde, içindeki kötülükten duyduğun ıstırap var... Öyle çok yaşattım ki seni içimde, işte yıllar sonra sana dönüştüm... Ne varsa sende, insana, hayata, yalnızlığa dair; bende de var...


Sana baktığım yerde sen olmasan bile, orada boşluğun bile olsa, ben bakarım yine oraya...

Senden başka kimsem yok benim... Çünkü ben seni, sen doğmadan önce sevdim, sevgili!.. 





Cezmi Ersöz.

Ah denizyıldızı...

Çocukken huzur bulmak istediğim tek yer evimdi... Çünkü okulda,sokakta hep haksızlık,acımasızlık vardı. Uyumlu görünüyordum, kimseye hissettirmiyordum acılarımı... Güçlü, atılgan, başarılı bir çocuktum. yalnızlık, daha o zamandan yer edinmişti yüreğimin derinliklerinde... İçimde yarattığım düşten dünya kalkan olmaya başlamıştı ruhuma.. Fakat evimde de acı vardı denizyıldızı.. Gözyaşı vardı.. Yüreklerinde hem sevgiyi hem nefreti barındıran insanların arasında büyüdüm. O kavgaların yaşattığı gerilimle titreyen elimi ayağımı nereye gizleyeceğimi bilemezdim. Hep güçlü olmak misyonunu yükledim kendime. Gözyaşlarımı hep yastığıma sakladım... Ben susmayı bu evde öğrendim deniz yıldızı.. Kavgalarda araya giren hep ben oldum.. Ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi davrandılar birbirlerine. Yaraları üstlenmek, göğüslemek hep bana düştü.. O gerilimlerin ruhumda açtığı yaraları hiçbir şey telafi edemez denizyıldızı...

  Sonra büyüdüm denizyıldızı.. Artık korkmuyorum karanlıktan, yalnız uyumaktan.. Daha büyük şeyler korkutuyor beni.. Hayatın kendisi gibi.. Çocukluğumun o ilk şaşkınlığını ne kadar atnış olsam da üstümden, şu an dirençli görünüyor olmamın tek sebebi içimde yarattığım kendi alemimdir. Kendi düşbahçemdir. Sığındığım, soluk aldığım tek yer olan, o içimde, suların ardında gizli duran ülkem.. Tüm donanımsızlığımı, çıplaklığımı örtmek için büründüğüm kılıfların ardındaki dünyam..

   İşte o bahçede benimle birlikte bir çiçek büyüdü denizyıldızı.. Adı 'aşk'tı, bu çiçeğin.. Sardı bütün bahçemi, yüreğimi... Bir Tanrı'ya inanır gibi inandım aşka. Çünkü ait olduğum yerden gelirken getirdiğim tek güç oydu, bilirdim... Bu dünyaya ait her tür hırsı,nefretğ; acımasızlığı, kötülük duygusunu, şiddeti, her tür maddi manevi güç kaygısını reddedip bir tek onu büyüttüm içimde, ona tutundum... Bir tek onun için yaşamayı istedim. Son enerjimi aldığım son nefesi bile onu canlı tutmak için harcayacaktım... O ateş bir gün sönecek olursa içimde ben de sönecektim.. Böyle söz vermiştim kendi kendime.. Beni yaşama bağlayan tek inanç o oldu denizyıldızı.. Aşkın varlığını ispat etmeye adadım bütün ömrümü.. Ne para, ne kariyer, ne de korunaklı bir yaşam... Gelecek adına tek kaygım aşk oldu hep...

   Aşkın tohumlarını ekebileceğim bahçeler aradım..

   Uzunca bir süre sakladım kendimi ondan denizyıldızı.. Çünkü son umuttu o.. Tutunacak hiçbir şeyim kalmayacaktı onu da yitirirsem.. Gücüm kalmamıştı artık çırpınmaya.. Kapatmıştım kendimi insanlara... Her yanılgımla biraz daha uzaklaşıyordum sanki yolumdan.. İnancımı yitirmekten korkuyordum.. Büyüyordu kendimle ilgili şüphelerim.. Yavaş yavaş deliliğime inanıyordum.

   O son umuttu denizyıldızı.. İçimdeki dünya küçüldükçe küçülüyordu.. Oyuncağı oluyordum hayatın.. Direnecek gücüm kalmamıştı.. Sarmışlardı her yanımı denizyıldızı.. ''Bitti'' diyorlardı.. ''Her şey bitti!''.. ''Bizimsin artık'' Köşeye sıkışmıştım. Son aşkımdı bu. Son kozumdu hayata karşı.. Yaşamak için son silahımdı.. Bu yüzden bozdum suskunluğumu.. Eğer bu da bir yanılgıysa gidip teslim olacaktım denizyıldızı.. Asıl büyük yanılgının ben olduğuma inanıp hayata teslim olacaktım.

    Çok düşkündüm denizyıldızı.. Hayatımın belki de en zor kararıydı verdiğim. Çıkarttım aşkımı gizlediğim sandıklardan.. Kendimi ve onu dışımdaki hayatın, o savaşın içine atıverdim. Aşkımı yitirme korkusuyla, yaşamanın onursuzluğu sığmamıştı içime.. Bunun son savaşım olduğunu, geri dönüşümün olmadığını bile bile açtım kilitli kapılarımı.. Kendimi onun rüzgarına bıraktım.. Her şeye rağmen içimde canlı tutmayı başardığım aşkımı sunacağım son insandı o.. Bunu hakettiğine inandığım tek insandı..  Hiç pişman olmadım..

  Geri dönüş yollarımı kapatıyorum birer birer.. Bunun son yolculuğum olmasını istiyorum.. Her şeyimi vermek istiyorum ona.. Benim diyebileceğim hiçbir şey kalmasın; dönecek hiçbir yerim olmasın istiyorum.. Çünkü hiç kimseyi onu sevdiğim gibi sevmeyeceğimi biliyorum. Çünkü ondan alacaklarımı götürebileceğim hiçbir yer yok; hiç kimse yok... O benim son aşkım deniz yıldızı.. Bunu biliyorum..

   Onun gibi birinin var olduğuna inancım güç veriyordu bana.. Yeniden ayağa kalkıp aramaya başlıyordum.. Gücüm azalsa bile yılmıyordum.. Çünkü o vardı, biliyordum.

   Onu buldum denizyıldızı!..

    Ben onun yüzünde binlerce yüz görüyorum... Yalnızca bir an bile kesişmiş olsa yaşamları her insanın yüzünü acılarını taşıyor yüzünde.. Aşık olduğu kadınları, yitirdiği insanları, sakat kalmış çocukları, sokakta yaşayan düşkünleri, annesini, babasını, taş plaktaki sesin sahibini, namus cinayetlerine kurban giden aşıkları, şimdi onu yerden yere vuran arkadaşlarını görüyorum yüzünde.. Boşaltılmış köyleri, Urfa'yı Diyarbakır'ı, tüm ömrünü geçirdiği Ankara'yı görüyorum..

   Ve gördüğüm her yüz daha çok inandırıyor beni onu bulduğuma.. Ben yalnız onun yüzünde tüm bu yüzleri seviyorum denizyıldızı.. Yüzündeki her çizgide başka bir yaşam, başka bir anlam, başka bir hüzün taşıyan bu adamı severken; yaşamın dışladığı bu kanlı oyuna uyum sağlayamamış onun gibi, kendim gibi sürgünleri de kucaklıyorum aşkımla... Bu yüzden bu denli hesapsızım denizyıldızı..

   Ona aşkımı, kendimden vazgeçerek, benliğimi unutarak sunarken, binlerce kez yeniden buluyorum onun ruhunda kendimi, sevgimi, acılarımı... Çoğalıyorum...

   Biliyor musun denizyıldızı belki de bu kadar çok sevmezdim onu eğer taksi şöförlerine Abi diye hitap etmeseydi; Parasını cüzdanında değil cebinde taşıyarak aşağılamasaydı ...yahut hasta Fenerbahçeli olmasaydı...

Böylesi bir tutkuyla kavrulmazdı yüreğim bir çocuk gibi alıngan olmasa, heyecanlanınca ellerini masanın altına saklamasaydı eğer... Teşekkür ederim deyince hiçbir şey yapamazsın demeseydi... Bu doğallığı, bu sıradanlığı, böyle güzel kuşanmamış olsaydı böyle büyük bir aşkla sevemezdim onu..

    Biliyorum ki sevda güçlü değil onun yüreğinde.. Onu sevdiğim gibi sevmiyor beni.. Bu bana acı vermiyor diyemem. Hem de nasıl yaralıyor bir bilsen.. Ama yıkılmıyorum çünkü gücümü yüreğimden alıyorum..

  Aylarca aramasa bile beni neden aramadın? Diye hesap soramam. Kalbine benden başkasını alma diyemem. Teninde bir başkasının sıcaklığını, bir başka elin ona dokunduğunu bilmek paramparça eder kalbimi.. Böylesi çok sevdiğin birini paylaşmak başkalarıyla ne ağır yüktür bilsen denizyıldızı.. Ama dayanırım. Çünkü ben içimdeki aşkı değil onu seviyorum.. Onu kendimden vazgeçerek seviyorum.. Onu kendi sevgimden koruyan yine ben olurum denizyıldızı..

   Yolum yarım kalsa dönebileceğim tek yer yine onun aşkıdır.. O ipi çeken asla ben olmayacağım denizyıldızı.. Çünkü ilmek benim boynumda.. Sevda benim yüreğimde.. Hiç korkmuyorum.. Hayatımda ilk kez bu denli korkusuz yürüyorum ateşe doğru..  Korkmuyorum eksilmekten.. Tükenmekten korkmuyorum.. Çünkü tükenmek için çıktım yola..

  Çünkü sonra diye bir zaman yok

  Sonra diye bir kimse yok

  Sonra diye bir aşk yok!..

  Bu son denizyıldızı sonrası yok..



Cezmi Ersöz :)


Seni özledim denizyıldızım...

Gitmeliyim artık...

Gitmeliyim artık… Senden, ondan, herkesten uzağa… Biliyorum burada durdukça daha çok can yanacak, duygular yıpranacak, ruhlarınız yorulacak, pes etmek isteyeceksiniz, uğrumda savaşmaya değmediğini göreceksiniz ve ben bu acıya katlanamayacağım, çekip gitmek isteyeceğim. Ne dur diyebileceksiniz ne de git…


Daha da yıpranacağım, üzüntüden gözlerimin altı moraracak, dışarı vurmamaya çalışacağım ama ne kadar tutabileceğim bu kanlı gözyaşlarımı… Karanlık köşelerde dökeceğim kanlarımı; benim hep bir parçam olmuş ve ne kadar ağlasam da kurtulamadığım gözyaşlarımı… Ağlayacağım, ağlayacağım, ağlayacağım… Asla gitmeyecek, bitmeyecek, kurtulamayacağım onlardan… Ömrüm boyunca birilerini üzeceğim, daha çok kırık kalp ve sıkıntı bırakacağım arkamda ve artık gitmek isteyeceğim, belki de sonsuza kadar…


Üzmek istemeyeceğim, kırmak istemeyeceğim, kederli ruhlarınızı bir daha rahatsız etmeyeceğim, bensiz kalacaklar artık… Gerçi ben olsam da içinizde, pek bir faydam yoktu… İşte bu yüzden bir şey fark etmeyeceksiniz ben giderken… Belki ufak bir çığlık, gitmeden son kez ağlarken kendi içimde.. Dışarıya kadar vuracak içimde hapsettiğim yalnızlık ve acı dolu çığlık… Yine yalnızım… Hep ağladım, hep üzüldüm, asla yapıcı olmadım hep yıkıcı oldum… Yürürken devirdim tüm güzel vazoları, artık çiçekle doldurulamayacaklar… Kandıramayacaksın artık kırık bir vazoyu güzel kırmızı bir gülle… Onun sana inancı zamanla eriyip yok olacak, izi bile kalmayacak, artık yanında değil karşında olacak… O zaman ne yapacaksın? İşte o zaman gitmenin daha uygun olduğunu anlayacaksın ve gideceksin…


Suratından düşen bin parça, kalbin ellerinde ve tekrar tekrar kırılmış… Yapıştıramayacaksın artık, tamir edemeyeceksin asla, o kadar çok yama yapmışsın ki tamir edecek bir tarafı kalmamış… Ansızın bir rüzgar esse paramparça kalacak ellerinde… Gözyaşlarında yetmeyecek onu tamir etmeye artık… O kadar çok üzülmüşsün ki… Ah, yıpratmaya değer miydi kendini bu kadar? Birazcık sevgi için bile… Bak yine bulamadın ve kalbin yine boş bir şekilde elinde kaldı, yine gitmek zorunda olan sen oldun, yine ölmek isteyen bir sen kaldın…


Bekledin işte gelmedi… Yine yalnızlığın korkusu kaldı sende, yalnızlık kaldı içinde… Ömrün boyunca taşıyacağın tek dostun ve aynı zamanda düşmanın olan yalnızlık… Bilmez kimse senin kadar yalnız kalmayı, geceleri sessizce ağlamayı. Yastığın ıslansa da yalnızlık acısıyla dolu o gözyaşlarınla, yine başını o yastığa koymak zorunda olduğunu kimse senin kadar iyi bilemeyecek… Hiçbir zaman anlayamayacaklar seni bu kadar üzen şeyi… Umursanmamanın bu kadar acı olduğunu… Çare bulamayacaklar sana… Sen yine o küçücük sevgiye muhtaç olup tüm yaşadıklarına rağmen, göz göre göre yeni yollara gideceksin, onu tekrar arayacaksın… Peki sonuç; yine hüsran…


Ne seni gönülden seven bir dost çıkacak karşına ne de sana kendini tamamen adayan bir sevgili… Tüm kalbiyle… Bu asla olmayacak ve sen yalnız öleceksin ve bunun daha doğru olacağını göreceksin, onun ya da başkalarının da kalbini paramparça etmektense bu yolun en doğrusu olduğunu bileceksin ve o zavallı kalbin sonunda huzurla dolacak, sen aşkı öbür tarafta bulacaksın…
Ölümü tattığın zaman…





<Alıntı>

Cuma, Aralık 23

Sarah Jaffe-Clementine

Yeni bir şarkı keşfettim.Nereden olduğunu hatırlamıyorum ama bloglara bakarken bloglardan birinde görmüştüm sanırım.Sonra benden çaldın filan demeyin lütfen :D O şarkı ne mi tık tık


Resmin ne alakası var demeyin içimden geldi arkadaş ya genelde alakalı şeyleri sevmem zaten.Zıtlık her zaman ilgimi çekmiştir.

Çarşamba, Aralık 21

Çoban Yıldızı-Teoman




Tek bir şey söyleyeceğim.ÖLÜRÜM.Yok abi tek kelimeyle olacak iş değil ya sen harikasın ya o nasıl bir ses ya neden müziği bıraktın ya! :( Neden?Neden!




Sen benle kal çoban yıldızı.Zamanın varsa,biraz daha....

Pazar, Aralık 18

Pis Emma Kaka Emma -,-

Senden nefret ediyorum.Tipsiz.Ayrıca oyunculuğun da hiç iyi değil.


Ah sen de onun gerçek yüzünü bir öğrensen sevdiğim...

Cumartesi, Aralık 17

Sherzo-Diabelli

Piyanoya hastayım.Piyano dinlemeye hastayım.Piyano çalmaya hastayım.

Geçen sene kursa gitmeme rağmen pek bir şey öğrenememiştim.Hocayla kavga filan etmiştik çok uzun mesele.Ama bu sene başka bir yerde kursa gidiyorum.Ve inanılmaz bir ilerleme gösterdim.Yani hocaya göre ben abartılacak birşey olduğunu düşünmüyorum:)) Ama cidden piyano harika birşey ya.Şu an bu aşağıdaki parçayı çalabiliyorum.Hoca bir yandan ben bir yandan dört elle çalıyoruz harika oluyor.Kursa başlayalı iki ay filan oldu herhalde.Ve çok memnunum.Her hafta perşembe gelsin diye dua etmekteyim.Rahatlatıyor beni.Zaten ilk piyanoyu dinlediğimde kendimden geçmiştim.Çok hoşuma gitmişti içimde birşeyleri değiştirmişti sanki.Ve sonra dedim ki ben bu işi öğrenmeliyim.Böyle başladı bu serüven...


Sherzo-Diabelli

MFÖ-Benim Hala Umudum Var




Ne kadar güzel değil mi sesi ? Nasıl bir tatlılık nasıl bir sevecenlik akıyor sesinden insanın içine :)


İçimden yüksek sesle tekrar ediyorum durmadan.


Bıraksam kendimi şöyle oh ne rahat
Buda geçer gülüm yaşamana bak
Alınacak dersler var sorulacak sorular
Buda geçer gülüm bizden bu kadar

Hurt :*

Kıristina ablamız bu şarkıyı babası için yazmış.Ama o nasıl bir sestir.Alın dinleyin bana hak vereceksiniz.




Sürekli sürekli ve sürekli bunu dinliyorum.

Değişmez kural : Sınavın olduğunda internet hiç olmadığı kadar çekici görünür.

Pazartesi ingilizce salı ise coğrafya sınavım var. Hangisine çalışacağımı şaşırdım.1. sınava hiç çalışmamıştım nasıl olsa ingilizcem iyi diye ama sonra 70 dedi hoca donup kaldım *,* Üstüne üstelik hep de övünürdüm ingilizcemle.Ama geçen seneki notlarım 90 veya 95 filandı yani ben de haksız değilim hani. Coğrafyam zaten berbat kelimenin tam anlamıyla berbat abartmıyorum.Türkiyenin dünya haritasındaki yerini daha bu sene öğrendim.O derece yani.Coğrafya özürlüsüyüm de diyebiliriz.Anca ezberleyerek yapabiliyorum.En yakın arkadaşımın coğrafyası ise mükemmel ablamın da öyle.Ama kimse bana anlatmıyor :( Arkadaşımla dersane saatlarimiz farklı ablamın ise son senesi kendi sınavlarına çalışıyor.Onun derdi kendine.Öyle yani bir başımayım.


Hayat zor be.Valla bak.Sınavlar ödevler projeler test kitapları vs vs. Eğlenmeye vakit bulamıyor insan.Gerçi herşeyi zamanında yaptıktan sonra neden olmasın? Ama kim düzenli çalışıyor ki yani şimdi?O kişinin ben olmadığı kesin.Bazen sanki uyacakmışım gibi program yapıyorum ama illa ki bir terslik çıkıyor da o program bana uymuyor oysa hazırlayan benim.Zaten bir haftaya kadar program yaptığımı bile unutuyorum.Programı takan kim yaa.


İngilizceden 100 almak istiyorum.İngilizceden 100 almak istiyorum.İngilizceden 100 almak istiyorum.Belki çok söyleyince olur laaağn.Umut dünyası işte. Böyle konuşmakla alınsa ne hoş olur tabi.Tüm derdim dersler olmuş lağn noluyor bana!!?!Hönk? İnek mi oldum yoksa ben ya . İnek ne demek ki çalışkan birisine inek demenin amacı nedir onu da çözebilmiş değilim.Ayrıca ben çalışkan değilim ki onu da çözebilmiş değilim.Çalışmak kötü birşeymiş gibi çalışanlara inek deriz?Peki neden inek deriz ki? Ne alaka yani ya şu anda hayatım altüst oldu.Birisi bunun cevabını biliyorsa söylesin lütfen tövbe yarappim yaaa.

Size de oluyor mu genşler bilmiyorum ama nedense (!) hep sınavım olduğu zaman internet bana hiç olmadığı kadar çekici görünüyor.Ne bileyim şiir okuyasım geliyor birden ya da faceye girip neler var neler yok diye bakıyorum ders harici herşey olabilir çoğaltabiliriz bunu tabii ki. .Mesela şu an bir yandan filmlere bakıyorum.Gerçi bir iki saat sonra ablamla film izliycez ondan olabilir yani kendi hakkımı yemiyim :D Ama şunu biliyorum. Değişmez bir kural var. O da : ''Sınavınız olduğu zaman internet hiç olmadığı kadar çekici görünür.'' Kaybolmuş B.D


Neyse ya çok konuştum canım aaaa.Sınavıma çalışıcam diye annemlerle dışarı çıkmadım.Ama gelip burada çene çalıyorum.Olmadı şimdi bu.Yakışmaz deliganlıya!Sözüm de durmam lazım akıllı bir kız olup. Yakışmaz deliganlıya dedikten sonra kız kelimesini kullanmak da ne kadar akıllıca değil mi? Neyse. 


Dersane vardı bugün.Normalde ilk iki saatimiz tarihti.İlk saatlerde olması iyi çünkü son saatlerde olsa hiç çekilmiyor.Kim dinliycek şimdi hocayı ya ? Neyse işte şans bu ya ders programı değişmiş sabah mesaj attılar son iki derse koymuşlar tarihi.İçimden hiç çekilmicek şimdi diye düşünüyordum.Ama hocamız bize bir kıyak yapıp ders işlemedi ve bilgi yarışması yaptık.Başlarda iyi gidiyorduk ama sonra bize açık ara fark atmaya başladılar.35 puan filan önlerdeydiler.Hoca sonra biz arayı kapatabilelim diye 20 puanlık bir soru sordu sağolsun.Ama o da ne biz bilemedik karşı grup bildi.Kahretsin! :D Sonra işte devam ettik hoca 50 puanlık bir soru sordu bizim grupta bir çocuk var Fikri o cevabı bildi ve 50 puanı kaptık.Bizdeki sevinci görmeniz lazım ama yeri göğü inlettik. :DSonra son soruyu sordu 20 puanlık aramızda 5 puan var bunu alsak kazanıcaz.Neyse biz cevabı bildik ama karşı tarafta bildi.Bu iki tarafa da sorulan sorulardandı.Öyle yani 5 puanla kaybettik haftaya ice tea alıcaz da gelicez.Olsun önemli olan yarışmaktı esprisini patlatmak da olmazdı tabi yarışmanın sonunda.Son iki dersimiz böyle geçti ama cidden çok eğlendik ya :)



Bu kadar konuşmak yeter sınavıma çalışmalıyım. I should study my exam.Sanırım böyle birşey yanlış da olabilir sakın dalga geçmeyin ha bir ara ingilizcem iyiydi :( Ben gidiyim de biraz çalışıyım artıkın görüşmek üzere.

Çarşamba, Kasım 2

Bir monoton gün daha.

Offf.Çok sıkılıyorum var ya bu aralar.Yazmam gereken bir kompozisyon var.Bu benim için bir yük değil.Kompozisyon yazmakta zorlanırım ama konusu bu olunca:

hiç zor değil.Ender hocamız bir tane! Bu şiir hakkında hissettiklerimizi 30 cümleyle anlatıcaz.Atama canım feda gerekirse 100 cümleyle anlatırım hiç sorun değil.Bu şiiri dinleyin.İnsanın Türklük duygusu kabarıyor.Ben çok duygulandım şahsen dinlerken tüylerim ürperdi sırtımdan soğuk birşeyler indi.İşte yarına bu kompozisyonu yazmam gerekiyor.Ve edebiyat sınavı var tabiki.Bugün matematikle dil anlatım vardı.Harika.Dün matematiğe şöyle bir bakmıştım bugün de kağıt bana aynen öyle baktı.Mal mal bakıştık anlayacağınız-,- Ama bir 50-60 alırım herhalde.Sınav zor muydu yoo zor değildi.Cidden değildi.Aslında benim için hiç zor değildi ama çalışmadım.Böyle olunca kendimden utanıyorum.Özellikle de bu şiiri dinledikten sonra.Atatürk 3000e yakın kitap okumuş bir işini asla yarım bırakmayan bir insan ben ise daha bir matematik sınavına çalışmıyorum.Ve düşük alıcam sanırım.Ama böyle olmayacak artık.Daha düzenli ve özenli olmaya karar verdim.Mesela şu an odamın halini görseniz... Affedersiniz ama bok götürüyor resmen.Bu kadar dağınıklığın içinde nasıl yaşıyorum anlamıyorum ki.Öyle işte bugün kararlar almış bulunmaktayım.Evet bugünkü kararlar,
1.Birazdan üstümü değiştiricem(hala okul kıyafetim var geldiğimden beri bilgisayar başındayım)
2.Odamı toplıycam.
3.Kompozisyonu yazıcam
4.Sınava çalışıcam
5.Bugün işlediğimiz konuları tekrar edicem
6.Piano ödevimi yapıcam(piano ödevi dediğimde bir iki alıştırma gerçi onları bile zor çalıyorum ya:D )
7.Yatmadan önce bir 50 sayfa kitap okuycam

Evet bunları birazdan yapıcam.Bu arada bugün kızlarla sınıfta sessiz sinema oynadık.Gül gül öldük var ya gerçekten çok eğlenceliydi.

Neyse.

Saygılar,sevgiler :D Ben kaçtım canlarımm


Ha bu arada hayko cepkin sevmem.Ama taktım.Bildiğiniz taktım ya deli gibi dinliyorum sürekli.İşte sürekli ağzımdan düşmeyen o şarkı:



Ümitlerim kırıldı gitti....

Cuma, Ekim 21

Şehidim Hakkını Helal Et...

İki gün önce son derste bir arkadaşımın morali çok bozuktu.Neyi olduğunu sorunca söylememekte direndi ama ısrar edince en sonunda söyledi.Eve gitmiş ve şehit verdiğimiz haberini duymuş.Gerçekten çok üzgün görünüyordu.O şehitlerimiz için ağlarken bir kaç tane kendini bilmez vicdansız kızım manyak mısın buna ağlanır mı demişler ve gülmüşler.Lanet olsun böyle duyarsızlara.Vicdansızlık resmen.Askerlerimiz bizim için canlarını feda ederken onların dediğine bakın.Ya anlamıyorum nasıl vicdanınıza sığar!Nasıl bir insanlık bu!Yazıklar olsun utanın kendinizden!Ben de utanıyorum kendimden şehit aileleri gözyaşı dökerken ben gülmekten gülebilmekten utanıyorum.Şehit haberlerini duyduktan sonra kayıtsız kalıp iki dakika sonra kanalı değiştirip magazin programı izleyenler.Yazıklar olsun size! Nasıl içiniz rahat ediyor?Hiç mi üzülmüyorsunuz! Onlar canlarını feda ederlerken siz nasıl başkasının hayatıyla ilgilenebiliyorsunuz? Biraz vicdanlı olmaya davet ediyorum sizi.26 can... Mekanınız cennet olsun askerim! Şehitlerimizin ailelerine de başsağlığı diliyorum... Şehitler ölmez vatan bölünmez!

Bugün Aydın'da meydanda olağanüstü bir kalabalık vardı.Herkes sokağa dökülmüş,tek yürek olmuş şehitlerimiz için bağırıyordu.Şehitler ölmez vatan bölünmez! Yoldan geçenler de yürüyüşe katıldılar.Yollar kapatıldı.Balkondan pencereden izleyenler bayraklarını sallayıp sloganlara katıldılar.Herkesin elinde Türk Bayrağımız vardı.Sokaklarda caddelerde ellerimizde! Şehitlerimiz için bu bile az.Şehidim hakkını helal et!

Pazar, Ekim 16

Sexy and ı know it :)



Bayıldıııııııııııııııııııım! Bayıldım bu şarkıya ya sürekli bunu dinliyorum.Zaten klipteki kıvırcık kafaya bitiyorum ♥ Yerimden fırlayıp oynayasım geliyor ya tam bir yaz şarkısııııı.Klip de tam komedi olmuş :D

Çarşamba, Ekim 12

Ben böyleyim-Athena




Hayat bu kadar mı?
Bence değil
Bir kaç sözüm var
Biraz senin gibi
Yıkılmayan duvarları var
Bazen resimsini
Bazen uzak yakınlarım var
Ben ben böyleyim kendi yolumda

Bırak tutma beni
Kaybetsem de üzülmem asla
Ne boş kaygıların
Korkma bana hiç bir şey olmaz
Yanlış doğru gibi
Eksik kalan bir kaç satırsa
Ve ben ben böyleyim
Kendi yolumda

Hayatta benim
Her anımı yaşadıkça sevesim var
Aldırmam hiç yağmurlara
Benim güzel hatalarım var
Bir an bile vazgeçmedim
Kendi yolumdan

Değer saklanma hiç geçer zaman
Böylede geçer ya sev ister vazgeç
Beklentiler sadece üzer
Ayrı dünyalarda farklı farklı kafalarda
Ve ben ben böyleyim
Kendi yolumda

Hayatta benim her
Anımı yaşadıkça sevesim var
Aldırmam hiç yağmurlara
Benim güzel hatalarım var
Biran bile vazgeçmedim
Kendi yolumdan 



Ağzıma dolandı bu şarkı :* Özgür hissediyorum kendimi dinleyince.

Salı, Ekim 11

Derleme Sözler

‎"Nur içinde yat kalbim,
Ben katilini çok sevdim...“

*M. Mungan





Çok sıkkın..
Bıkkın..
Gergin..
Üzgün..
Yorgun..
Olsak da hala yaşıyoruz, çok şükür..

*Can Dündar





Elbette hatasız kul olmaz..
Sonuçta herkesin yanlış bir kişiyi sevmişliği vardır.





‎"Beklentin ne kadar çok olursa,
O kadar kırılıyorsun..."

*C. Süreya





‎"Bir gün benden şikayet ettiğin ne varsa,
Özleyeceksin..."

*Özdemir Asaf





‎"Öyle bir gel demelisin ki,
Mesafeler anlamını yitirmeli.."

*Ümit Yaşar Oğuzcan





Aslında mesafelerin pek bir önemi yok.
Sonuçta güneş de yeryüzüne 149.600 km uzakta,
Ama çıplak gözle bakamayacağın kadar yakın.
-Tenini ısıtacak kadar seninle.



Çok çok çok haklı...




Aynı günde dört mevsime şahit olmak gibi bir şey bu..
Önce özlüyor, sonra ağlıyor, akşamları küsüyor,
Geceleri çok seviyorum.



Desem,diyebilsem ki seviyorum seni,
Çılgınca aşığım sana!
Ama demem,diyemem.
Çünkü aramızda dağlar,denizler
Ve benim o kahrolası gururum var.

*Victor Hugo



Seveceksen,
Yalnız kaldığında aklına geleni değil,
Hiç aklından çıkmayanı seveceksin!..

*Can Yücel







“İki insan ayrılırken,
Şefkatli konuşan taraf aşık olmayan taraftır.."

*Alain de Botton







"Denize bakmayı bilmeyenler, bir gün mutlaka boğulur.
İşte bundandır, gözlerinden kaçışlarım.."

*K. Tazeoğlu

Of of of ...







Facebooktan (Ç)alıntılar :D

Hüzün: Ekmeğin menemen'den önce bitmesi.
Sevinç: Ekmekle menemenin aynı anda bitmesi.

Haklı  :D




-Kızgın mısın sen canım ? +Yok -Bak emin misin ? +Evet eminim. -Öp o zaman bi kere +GİT FACEBOOKTA FOTOĞRAFINI BEĞENDİĞİN O KIZI ÖP :@
Hiç anlamam bu kız triplerini -,-




Doğumdan sonra çok kilo aldım. 3.5 kilo doğmuşum, şimdi 70 kiloyum.
Aman tanrım -,-




Hamileyken sigara içmeyin.Ben çok pişmanım. -Hiilal cebecinin annesi.
ahahaha koptum bunaa




Eski sevgilini geri istiyorsan ''Hala seni seviyorum'' diye mesaj gönder.Dönerse senindir.Dönmezse ''halama göndermiştim'' dersin.
İntiharlık -_-






‎4 şeyden nefret ederim:
-Ağlayan misafir çocuğu,
-Bağıran misafir çocuğu,
-Laf dinlemeyen misafir çocuğu,
-Bilgisayar hastası misafir çocuğu.



Kesinlikle :D

Ben pastacı mıyım :D

Adamın biri bi gün işten gelmiş.Karısı demiş''Kocacığım musluk bozuldu'' Kocası da demiş ki ''Ne musluğu mına kodumunun kadını ben tamircimiyim.Tamirci çağır yapsın.'' demiş.Neyse bi gün yine işten gelmiş.Karısı yine demiş''Kocacığım kapının kolu bozuldu.'' Kocası da ''Ne kapısı mına kodumunun kadını ben marangozmuyum.Marangoz çağır yapsın.''demiş.Bi gün yoldan bi adam geçiyomuş.Kadın adama evdeki arızaları halledebilirmisin diye sormuş.Adam da tamam ama ya bana pasta yapacaksın ya da bi kere vereceksin demiş.Neyse o akşam kocası eve gelmiş.Evdeki arızalar giderilmiş.Karıcığım nasıl oldu demiş.Karısı da yoldan bi adam geçiyodu.Bana yaparım ama ya pasta yaparsın ya da bi kere verirsin dedi.Kocası da'' Tabi sen pasta yaptın di mi karıcığım?'' Karısı da demiş ki ne pastası amına kodumunun adamı Ben pastacımıyım. 


Ahahahaa  :D

Günün ''Kısaca(!)'' Özeti :D

Sabah hiç istemeyerek uyandım.Hava soğuksa ve yatağınızın içi sımsıcaksa o yataktan çıkmak ölüm gibidir.Her sabah yaşadığımız bu maalesef -,- Battaniyeyi itip kalkmak bana battaniyeme ihanetmiş gibi geliyor.Elim gitmeye gitmeye itiyorum ve kalkıyorum.O ilk kalkış anında vücudunuza hücum eden soğuk var ya insanı içinden titretiyor valla.Kargalar bokunu yemeden kalkmış olmanın verdiği şaşkınlıkla ilk naptığımı anlamaya çalışıyor etrafıma bakınıyorum.Ona da bakınmak denilebilirse tabi.Gözlerim açılmıyor ki.:D.Sonra elimi yüzümü yıkamam gerektiği aklıma geliyor hemen tuvalete koşuyorum.Yüzümü ne kadar yıkarsam yıkayayım yüzümdeki o ''uykudan yeni uyanmış şaşkın tavuk'' bakışı gitmiyorrr :))) Ayılmak için on kere su çarptıktan sonra yüzüme biraz normal insan kılığına girebiliyorum.Sonra üstümü değiştiriip hemen (hemen dediğime bakmayıp kıyafetlerimi bulana saatler geçiyor -,- hele çoraplarımı bulmak allahım allahım ) okul formalarımı giyiyorum.Hala kışlıklara geçmediğimiz için kıçımız donuyor tabii.Sonra çantamı ve kulaklığımı alıp hemen aşağı iniyorum.Kahvaltı yapmayı genellikle sevmem.Ama aç aç okula gidilmez aklına birşey girmez demişler ya işte o söz doğru midemin gurultusundan hiçbirşey duyamayorum aç olunca.Arkadaşlarım midde gurultumu rahatça duyabiliyorlar tabiiki.Hem yazık onların da psikolojisi bozulmasın.Ders mi dinleyecekler mide gurultumu mu :D Neyse işte sonuç olarak mısır gevreği yiyorum paşa paşa.Yemeği yedikten sonra koştur a koştura gidip dişlerimi fırçalıyorum.Ayakkabımı bulma ve bağlama sürecini de bitirdikten sonra (ki ayakkabılarımı bulmak da bir ölüm o soğukta eğilip bağlamak da) sonunda dışarıdayım.Kulaklığımdan müziğimi açıp ki genelde oynak birşeyler açarım ki ayılabileyim :DD  Bunun sonucu insanların garip bakışları oluyor tabi.Şarkıya kendimi öyle kaptırıyorum ki sanırsınız kırk yıllık dansçıyım.Artistik bir iki hareketten sonra sokakta olduğumu farkedip hemen duruyorum ve yürümeye devam ediyorum.Her sabah büfeye uğrayıp gazetemi almazsam o sabahın benim için anlamı yoktur.Geç kalacağımı bilsem bile mutlaka alırım.Her sabah da aynı şey olur nereye gidiyor bu salak der gibi yüzüme bakarlar ama ben aldırmam.Okulun yönü başka yerde olduğu için.Gazeteyi kıvraklıkla çantama attıktan sonra yoluma devam ederim.Her sabah olduğu gibi yetişemem sıraya.Derse yetiştiğimde kendimle gurur duyuyorum :pp Ama bu sabah her öğrencinin istediği birşey oldu ilk iki dersimizin boş olduğunu öğrendik.Ve mutluluktan deliye döndük tabiiki.Kim sevinmez :pp Ben hemen bulmacamı çıkardım ve çözmeye başladım.Artık sınıftakiler alıştılar bana.Önceden neden her sabah bulmaca alıyorsun kafayı bulmacayla mı bozdun gibi saçma sapan sorular soruyorlardı ama artık yardım bile ediyorlar yani düşünün artık.Bulmacada daha fazla çözebileceğim birşey kalmayınca gazeteyi okumaya başladım.Tabi haberlerinin doğruluğuna inanmadığım bir gazetenin haberlerini okumam asla.Aydınlık gazetesi,cumhuriyet ya da sözcüyü okurum.Aydınlık'ı aldım bu sabah.Ve okudukça öyle sinirlendim ki.Ülkemizde neler dönüyor biz uyuyoruz.Uykumuzdan ne zaman kalkacağımızı merak ediyorum!Diziler,adını feriha koydum,yok öyle bir geçer zaman ki,muhteşem yüzyıl falan da filan.Bırakın bunları ve kendinize gelin.Sizin üzüldüğünüz cemile yazın bodrumda muhteşem bir tatil yapmaktaydı.Ferihaya çöp topluyor diye kafaya takıyorsunuz ya gerçek hayatta eline bile sürmüyor.Sizin dert yandığınız dizi karakterleri aslında çok mutlu.O yüzden bırakın lütfen böyle şeylere üzülmeyi.Hayatınızı kısaltıyorsunuz ya yazık.Ben asla izlemem dizi.Sadece 15 yaşındayım.Bunu düşünebiliyorsam bu yaşımda kendinizden utanmanız gerekir.Annemi ne kadar uyarırsam uyarayım vazgeçiremiyorum dizilerden.Gerçekten bağımlılık yapıyor ve boş boş bakıyorsunuz ekrana.Hiçbirşey düşünmeden.Geçende ders çalıştıktan sonra bir süre aşağı ineyim dedim her zaman olduğu gibi kanallarda diziler.Akşam vakti çoğu insanın ekran başında olduğu bir zaman.Hiç tartışma programı veya belgesel vb gibi şeyler koymuyorlar da hep dizileri koyuyorlar.Sebebini düşünmek zor değil.İnsanları uyutmak için.İnsanların en çok televizyon izlediği zamanlara dizileri koyuyorlar ki insanlar düşünmesin.Siz uyurken çok şey oluyor.Biz uyurken çok şey oluyor sevgili dostlarım.Neyse işte indim aşağıya bir dizi vardı şimdi hatırlamıyorum ismini annemle konuşayım sohbet edeyim bir beş dakika dedim bir on dakika sonra farkettim ekrana bön bön bakıyorum.Silkinerek kendime geldim ve yukarı çıktım sonra.Dizi izlemeyin demiyorum arada takip ettiğiniz bir iki diziniz olabilir ama her diziyi her gün takip etmek işte o olur iş değil.Beyin hücrelerinizi öldürmeyen.Düşünmeyen beyin hücresi ölmeye mahkumdur.Konudan konuya atlamaya çok eğilimliyimdir.Ama ben böyleyim işte.Okulda ilk iki dersimizi boş geçirdikten sonra dersimiz almancaydı.Almancaya girmeden önce ecemciğimle onun dememi istediği ismiyle denizciğimle baya koptuk müzik açıp :D Çok seviyorum onu ya gerçekten hayatımda iyi ki var :) Birbirimize sürekli seni seviyorum iyiki varsın diyoruz bizi bilmeyen biri yanlış anlayacak valla töbeler töbesii :D Almancadan sonra iki dersimiz coğrafyaydı.Coğrafya derslerini hep itici bulmuşumdur.Benim için hep hayal kurma dersi olmuştur.Dersi pek dinleyemem  ne kadar uğraşırsam uğraşayım kendimi hayal kurarken buluyorum.Hatta işi ileri boyuta götürüp kendi kendime gülümsediğim bile oluyor.Belki de coğrafyam kötü olduğu içindir.Haritayı okumaktan asla anlamam gerçekten beceremem şurası nerede diye sorun yapamam yani :( En sevdiğim özelliklerimden biri de bu zaten.Neyse iki dersi hayal kurarak geçirdikten sonra öğle aramız vaaaar.Oleeeey :D Öğle arasında eve gidiyoruz biz denizciğimlen evimiz çok yakın çünkü okula.Ecemlerin iki adım.Ecem deniz ikisi aynı  kişi ikisini de kullanabilirim karıştırmayın yani :pp Benim biraz daha uzakta ona göre.Aşırı yağmur yağıyordu ben de okulda kaliyim dedim ama ecemin ısrarına dayanamadım bize gelsene bize gelsene en sonunda bize geliyorsun falan deyince tırstım artık birşey diyemedim.Neyse migrosa girip ayran alalım dedik.Ayran reyonuna gittik.O tombul ayranlar oluyor ya onu elime aldım bunlardan alalım çok güzel diye dediğim an ayağıma düşüp patlamasın mı.! :S Sinirlerim altüst oldu ayakkabım birz battı ama eteğime falan dökülmedi allahtan.Bu sıralar ecem kahkahalarla gülmekte tabii.Ben de bıktım artık sakarlığımdan hep beni buluyor böyle şeyler diye kaderime yakınmaktaydım :( Neyse görevli bir abiyi çağırdı ecem adam biz toplarız filan dedi ee ben mi toplıycam yani.Böyle diyorumda şimdi onların yerinde olsam kendime çok  gıcık olurdum.Parasını almadılar o patlayan ayranın ödemek için ısrar etsem bile.Onların yerinde olsaydım ben alırdım:D Sonra eve gidince kendimize hamburger yaptık canınız çekmesin :pp Harika oldu vallahi.Biraz fazla pişmiş olabilir ama olsun.Sonra bir tane daha yaptık.Tamam hepinizin gözünde öküz diye bir canlanma olabilir ama ergenlik dönemindeyiz sonuçta yiyip büyümemiz uzamamız lazım (a) :D Sonra koşa koşa okula gittik geç kaldık yine tabiiki.Ders tarihti.Bu adamın dersinde o kadar eğleniyoruz ki.Ya biraz şiveli konuşuyor vurgulaya vurgulaya gülmekten kırılıyoruz.En çok ben ve ecem tabiiki :D Bugün bir çocuğa sus lan hayvancık dedi gülmekten gözüme yaş geldi artık :D:D:D Öyle bir dedi ki hala aklıma gelnce kopuyorum ahahaha :D Ve işte konu açıldı filan bir ingilizle şey yapmıştık dedi bende gözümü fıldır fıldır açıp ne yapmıştınız diye bağırdım.Ne yapacam gızım allah allah bişey yapmadım dedi tüm sınıf yine gülmeklerdeyiz :D:D:D Ya öyle bir vurgu yapıyor ki bir gün videoya çekersem koyayım buraya hiç anormal birşey dememesine rağmen gülmekten ölüyorsunuz.anormal söylediği şeyler de oluyor tabii :P Bugün öyleydi işte baya kısa anlattım sanırım :))

Pazar, Ekim 9

Ramses Serisi *

Ramses Işığın Oğlu


I. Seti, güçlü ve sevilen bir hükümdardır. Akıllı yönetimi sayesinde, ülkesini dünyanın en güçlü imparatorluğu yapar. Ancak tahtı devretme zamanı yaklaştığı için iki oğlu arasında bir seçim yapmak zorundadır.
Henüz on dört yaşında olan Ramses, azimli, dürüst ve akıllıdır; ancak gençliğinin verdiği heyecan zaman zaman hata yapmasına yol açmaktadır. Genç Ramses'in rakibi olan, kurnaz ve hain ağabeyi Şenar ise, taht yolunda küçük kardeşini engellemek için her türlü komploya girişmeye hazırdır.

Milyonlarca Yılın Tapınağı


Işığın Oğlu Ramses, yakında Mısır tahtına oturacaktır. Güçlü bir firavun olması için gereken her şeye sahiptir: Onu koşulsuzca seven karısı Nefertari ile annesi Tuya ve çocukluğunda edindiği güçlü arkadaşlıklar...
Yine de genç firavun tahtını korumak için büyük bir mücadele vermek zorundadır. Çünkü düşmanları Ramses'i tahttan düşürmek için yeni planlar yapmıştır. Ramses, ağabeyi Şenar'ın tuzaklarından, gizemli bir büyücünün kara büyüsünden ve Hititlerin entrikalarından kurtulmayı başarabilecek midir?
Kadeş Savaşı


Silah gücü çok üstün olan Hitit ordusu tarafından tehdit edilen Mısır'ın, büyük bir savaşa girişmesi kaçınılmaz görünmektedir.
Kötü bir büyüye kurban olan Kraliçe Nefertari'nin sağlığı giderek bozulurken ve Mısır topraklarına sızan Hitit casus şebekesi ortalığı kasıp kavururken, Ramses bu savaşa nasıl hazırlanacaktır?
Ramses, Kraliçe'yi kurtarabilecek tek ilacı bulmak için Güney'e gitmek, sonra da Kuzey'de Hititlerle savaşmak zorundadır.
Ebu Simbel'in Kraliçesi

Savaş alanlarında kazandığı başarıya rağmen, güçlü Hitit İmparatorluğu'nu dize getiremeyen Ramses, savaşmayı sürdürmektense, karşılıklı görüşmelerle aralarındaki anlaşmazlığı çözmeyi seçer; çünkü onun için, Kraliçe Nefertari'ye karşı duyduğu sevgi, savaş alanlarının heyecanından ve kazanılan zaferlerin görkeminden çok daha üstündür.
Ramses, Nefertari'ye karşı duyduğu bu sevgiyi tün dünyaya kanıtlamak için, ona, olabilecek en müthiş hediyeyi sunmaya karar verir. Sonsuza kadar sürecek aşklarını simgelemek üzer, Ebu Simbel'e bir tapınak yaptıracaktır. Bu arada, uzun süredir kayıp olan arkadaşı Musa'nın Pi-Ramses'e geri dönmesi, olaylara yeni bir yön verecektir.




Batı Akasya'nın Altında

Artık elli yaşına gelmiş olan Ramses'in hükümdarlığı altında, Mısır refah içinde yaşamaktadır. Ancak Hükümdar'ın destansı kaderi, yaşlılık yıllarını huzur içinde geçirmesine fırsat tanımamaktadır. Ramses, Hititlerle olan barışı korumak, isyancı Libyalıları bastırmak ve Mısır'ı yıkmak isteyen karanlık güçlerle sürekli olarak savaşmak zorundadır. Zaman, Ramses'in hep yanında olan arkadaşlarını teker teker çekip almakta ve her ölümle birlikte, Hükümdar düşmanlara karşı yaptığı savaşta giderek yalnızlaşmaktadır. Ve nihayet en son düşman ile karşılaşma anı geldiğinde, Ramses, Batı Akasya'nın altında oturup onu bekleyen yolculuğuna hazırlanacaktır.


Ramses serisi budur kuzucuklar.Ben bugün sipariş ettiğim 3. kitabı okumaya başlayacağım.Aylardır bu kitabı bekliyorum şaka maka.Normalde iki günde gelen kitap.Ama bende de hata var tabiki.Bu seriyi şiddetle tavsiye ediyorum.Yani ilk iki kitabı harikaydı.Diğerlerinin öyle olduğundan da kuşkum yok.Hatta önceki postlarımda bahsetmiştim bu seriden.Kitabı elinize aldığınızda hemen bitiriyorsunuz.Anlamıyorsunuz bile.O kadar akıcı ve sürükleyici ki. Okumanız tavsiyemdir :)